30 Eylül 2014 Salı

İZLENESİ BİR FİLM...



Tembelliğin tavan yaptığı bir pazar sabahında kanallar arasında zap yaparken belki de tesadüfen iki dakika takıldığım bir film sahnesi...Sonrasında da bitimine kadar gözümü ayırmadan izlediğim bir film oldu The First Grader..Gözümü kırpmadan izledim derken, ne sürükleyici bir senaryosu, ne görsel efektlerle süslü aksiyon sahneleri vardı bu filmin. Ama insan merak etmeden duramıyor, 84 yaşındaki Maruge'nin okuma azminin mutlu sonla bitip bitmeyeceğini. Ve onun bu azminin karşısında saygı durmadan da edemiyor açıkcası.
Bazen öyle filmler izliyorum ki, aslında geç kalmışım diyorum keşfetmekte. Gerçek bir hikayeden yola çıkılarak öykülenen ve çok güzel Afrika tınıları içeren müzikleri barındıran bu filmi izlemeniz şiddetle tavsiye edilir efendim.

28 Eylül 2014 Pazar

GEKAS DÖRT BÜYÜKLERDE OLSAAA???




Eminim başta Galatasaray'lılar olmak üzere büyük takım taraftarlarının hepsinde bu soru kafalarda oluşmuştur bu gece. Zira ligin dördüncü haftası bitiyor ve Yunan golcü attığı 6 golle kalitesini ortaya koymuş durumda.Acaba bu kalite dört büyük takımın bu güne kadar hiç dikkatini çekmedi mi? Yoksa anadolu takımlarında gösterdiği performans "sadece oraların kralı olur" diyerek geçiştirildi mi?
Aslında Gekas'ın özellikle Almanya karnesine bakarsak ne kadar iyi bir golcü olduğunu görebiliriz. Eintracht Frankfurt gibi vasat bir takımda bile 40 maçta 23  gol ortalamasını tutturabilmiş bir oyuncu Gekas. Böyle bir performanstan sonra kendini Samsunspor'da buluyor. Aynı sene içerisinde Türkiye'deki büyüklerden hiç birinin dikkatini çekmiyor Yunan golcü.
Şimdi baştaki soruya geri dönersek, acaba büyük takımların golcüsü olsa başarılı olabilirmiydi? Kişisel görüşüm uygun bir sistemde olabilirdi. Ama bence bu tür oyuncular sistem oyuncusudur. Son vuruşlarda çok ustadırlar ve uygun sistemde kendilerine gelen fırsatları kaçırıp saç baş yoldurmazlar.
Videodaki arkadaşlar gibi düşünüyorum ve ligimizdeki diğer golcülerin (tabi golcülerinin gol atmasını isteyen sistem yoksunu takım ve o takımların teknik ekibinin) bu deyyusu zevkle izlemesini diliyorum.

Lütfen yorumlarınızı esirgemeyiniz...

Yeni yazılarda görüşmek üzere...

CYNOGENMOD 11

Uzun zamandır Android işletim sistemine sahip telefonlar kullanıyorum. Telefonu kullanırken zorlamayı seven bir insan olarak, bir çok uygulama yükleyip bunları da sık sık kullanan birisiyim. Şu anda kullanmakta olduğum telefonum Galaxy S3 ve hangi stock rom yüklersem yükleyeyim, telefon bir süre sonra kasılıyor, hatalar veriyor ve kilitleniyordu. Bunun başlıca nedeni aslında arka planda sürekli çalışan ve sizin kapattığınızı sandığınız (aslında kapanmayan) programlar. Bu Android işletim sisteminin yapısında var maalesef.
Yine bu sorunlarla boğuştuğum bir sırada işyerindeki arkadaşım bana Cynogenmod denedinmi diye sordu. Bu işlere meraklı birisi olarak ilginç bir şekilde daha önce hiç denememiştim. Neden olmasın dedim ve www.get.cm adresindeki yönergelere uyarak kurulumu tamamladım.Ve anladım ki bugüne kadar boşuna çabalayıp durmuşum ve doğru rom buymuş :)
Yüklemeden sonra iki adet güncelleme aldım. Telefonum şu anda 4.4 kit kat sürümü üzerinde çalışıyor. İzlenimlerimi yazacak olursam; şu ana kadar gördüğüm en akıcı rom, telefonu kesinlikle yormuyor.Menüler arasındaki geçişler çok hızlı ve akıcı. Nightly sürümünü yüklediğim için eksikleri var tabi. İlk gözüme çarpanlar, radyo yok ve kamera açılırken bazen hata verebiliyor. Buna rağmen bence Android telefon kullananlar ve benim gibi sıkıntıları olanlar için ilaç gibi gelecektir.

Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin...

Yeni yazılarda görüşmek üzere...

27 Eylül 2014 Cumartesi

"TAKIM RUHU" VE "TAKIM OLMAK"


Galatasaray son iki sezonun alışkanlığını bozmayarak sezona yine kaos içerisinde girdi. Aslında bu durumun gelişi, sezon öncesindeki gelişmelerden belli etmişti kendisini. Çoğu Galatasaray taraftarı Mancini ile devam edileceği ve takımın daha iyi bir hazırlık döneminden sonra oturmuş bir sistem ve kadro ile sezona başlayacağını düşünmüştü. Ama haziran ayında Mancini-Aysal görüşmesinden sürpriz istifa kararı çıktı ve Galatasaray bir sezon bile geçmeden yine teknik direktör belirsizliğine sürüklendi.Ve bu belirsizlik neredeyse iki aya yakın sürdü. Önce Alman ve Hollanda ekolü denildi, listedeki bütün teknik adamlarla konuşuldu fakat kimse göreve talip olmadı. Bu dönemde benim kişisel tercihim ve görüşüm, Alman ekolünden dinamik, genç, hırslı ve başarıya aç olan bir teknik adamın takımın başına getirilmesiydi. Tuchel tercihi çok uygun gelmişti ama maalesef Alman teknik adam görevi kibarca reddetti.
Bu dönemde yaşanan gerek teknik direktör belirsizliği gerekse transferlerin gecikmesi, yönetimdeki ileride yaşanabilecek olası krizin belirtileriydi aslında. Takımın hazırlık aşaması gecikti ve bu da takım olma ve sezona belirgin bir sistem alışkanlığı ile başlamak konusunda sıkıntıları artırdı.Sonuçta, bana göre hızlı ve plansız bir tercih ile Prandelli takımın başına getirildi.
Prandelli geldiği günden itibaren takımı kafasında oturtmaya çalıştı, bu konuda Mancini'den daha başarılı olduğunu söylemek gerekli.Fakat Süper Kupa ve sonrasında Süper Ligin ilk dört haftasına bakacak olursak, sistem ve takım uyumu konusunda hala bir yığın problemle baş başa. Bunun yanında Ekim ayında olağanüstü genel kurul kararı ve seçim süreci mutlaka takım üzerinde etkili olacaktır.
Dün oynanan Sivasspor karşılaşması Galatasaray için lig yarışında yeni bir sayfa açmalıydı. Bir bakıma öyle de oldu. Prandelli alışılmışın dışındaki takım tertibi ve kadro seçimi ile taraftar desteğini de yanına alarak istediğini bir bakıma aldı. Ama unutulmaması gereken ve iyi analiz edilmesi gereken gerçeklerin olduğu kesin. Bunların başında, takımın hala büyük bir özgüven eksiği var. Bu öyle bir illet ki, 4 sezon önce takımın ligi orta sıralarda bitirmesine neden olan etkenlerden birisi. Diğer bir sorun, takımda hala bir takım ruhu ve güçlü arkadaşlık bağlantılarının olmaması. Burak, Selçuk ve Olcan arasındaki dostluğu bir kenara bırakırsak, özellikle yerliler ve yabancılar arasındaki uçurum görülmeyecek gibi değil. Dünkü maçta ikinci gol sonrasında takım halinde el ele kulübeye doğru yapılan koşuda bile Prandelli'ye tavır alan Olcan takım arkadaşlarının elini bırakıp orta noktaya doğru tek başına yürüyor. Bu da Galatasaray'ın hala bir takım olamadığını gösteriyor.
İlerleyen dönemde yönetim ve belki de teknik kadro değişikliğinin Galatasaray'a ve Süper Lig'deki dördüncü yıldız yarışına nasıl bir etki yapacağını hepimizi göreceğiz. Tüm Galatasaray'lıların dileği bu dönemin en az kayıpla atlatılması.

Lütfen yorumlarınız esirgemeyin..

Yeni yazılarda görüşmek üzere...